Joseph K. uyandığında bir davanın içinde bulur kendini. Bu ansızın olmuştur, o artık bir davanın sanığıdır fakat suçunun ne olduğunu bir türlü öğrenemez. Kanun onu yargılamaktadır fakat o kanun kapısından hiç bir zaman içeri giremez. Kafka'nın zor bir yazar olduğu açık. Suçunun bile ne olduğunu bilmeden yıllarca yargılanan bir adamın hikayesini sunar bizlere. Kafka'nın sembolik yazdığı söylenir. Kitabında onlarca sembol vardır çözülmesi gereken. Ancak olaya bir başka açıdan da bakabiliriz. Samuel Beckett'de Kafka kadar zor bir yazardır. Fakat o kitaplarında sembol aranmaması gerektiğini söyler. Her şey bir anlam aramaya çalışan insanoğlu Kafka'nın anlaşılmaz kitaplarında sembollerin anlamlarını arar. Fakat anlam aramak yerine kitap bittikten sonraki oluşan duygu durumunun üstünde durmak gerekir bence. Yazdığı anlaşılması zor hikayeleriyle aklın ve anlamın ötesine bile geçmeye çalışmış olabilir. Dava romanını alıp okumaya başladığınız anda sizi neyin beklediğini az çok hissedersiniz ve okuduğunuz yazar Kafka'dır. Sonu idamla sonuçlanan bir dava. Kitabı okurken hayatı düşünmeye başlarsınız. Sanki her an böyle bir dava içindeymişsiniz gibi hissedersiniz. Tek farkı bunu farketmek için sabah uyandığınız da odanızda polislerin olmamasıdır. Joseph K. bilmediği bir nedenden dolayı sürekli yargılanmaktadır. Başlarda bu davaya karşı büyük çabalar verir, avukatl tutar. Fakat zamanla bu çabaların gereksiz olduğunu,bu davadan hiç bir zaman kurtulamayacağını anlar ve bu davayı kabullenir. Kabullenmek Kafka'nın vurgu yaptığı bir olgudur. Bir çok kitabında bu olguya rastlayabiliriz. Gregor Samsa'da böcekliği kabullenmişti. Kabullenmek nihilizmin arkasından gelen bir durumdur. Yabancılaşmış, nihilizme düşmüş bir insanın yapabileceği tek şeydir kabullenmek. Bir başkaldırı mümkündür fakat hayata başkaldırmak için yapabileceğimiz tek şey intihardır. Fakat o da bir başkaldırı değil bir vazgeçmedir. Joseph K. da kabullenmiştir,bizim hayatı kabullenmek zorunda olduğumuz gibi. Biz de Joseph K. gibi hiç bilmediğimiz bir dava içindeyizdir. Sürekli birileri tarafından yargılanırız. Bu yargılanma her ne kadar bizi huzursuz etse de kabullenmek zorundayızdır. Kitabı okuyup bitirdikten sonra davanın sizde bıraktığı huzursuzluğu hissedersiniz. Joseph K. bir bıçak ile infaz edilmiştir.
Kafa Dava romanında kadınlara çok vurgu yapar. Kadınları iffetlerine sahip çıkamayan varlıklar olarak tanımlar. Buradan Kafka'nın kadınlara karşı bakış açısının çok olumlu olmadığını görebiliriz. Anlamaktan ziyade kitabın bizde bıraktığı izlerdir önemli olan. Kafka'yı anlamaktan çok hissetmek gerekir.
felsefe edebiyat
1 Ağustos 2012 Çarşamba
11 Temmuz 2012 Çarşamba
DOSTOYEVSKİ SUÇ VE CEZA
Estetik bir bitim ben başka bir şey değil... Kitabın etkileyici cümlelerinden biri. Baş karakterimiz ise Raskolnikov. Raskolnikov dünya edebiyatının etkileyici karakterlerinden biri. Bir cinayet işlemiş fakat kendisini suçlu gibi bile görmez. ona göre suçun doğası farklıdır. İnsanları sıradan insanlar ve olağanüstü insanlar olarak ikiye ayırır. Sıradan insanların suç işlenmeye yetkileri yoktur. Fakat olağanüstü insanlar üstün amaçlar uğruna suç işleyebilirler. Bunlara Napolyon ve Muhammed'i örnek verir. İkisi de kendi değerleri uğruna suç işlemişler fakat kendinden sonra gelenler için kahraman olmuşlardır. Raskolnikov da bir Napolyon olmak ister. Kendini diğer insanlardan farklı olarak görür. Hatta çoğu zaman diğer insanlardan iğrenir ve onlardan kaçar. Raskolnikov da yabancılaşmış bir karakterdir aslında. Toplumun egemen değerlerine inanmaz, onları benimsemek istemez. Cinayeti işleme nedeni de bir başkaldırıdır. Toplumun yozlaşmış, köhnemiş değerlerine bir başkaldırı göstermiştir. Yaşadığı şehir olan Petersburg bu köhnemiş değerlerin en yoğun olduğu yerdir. Raskolnikov yaşadığı dönemde bir aydındır. Eski bir üniversitesi öğrencidir ve suçun doğası üzerine teorisi vardır. Cinayeti de işte bu nedenle işler. Cinayeti işlemekle bir suç işlememiş kendi deyimiyle bir biti ortadan kaldırmıştır. Daha yüksek amaçlar uğruna tefeci bir kocakarıyı öldürmüştür. İşlediği cinayet bir başkaldırıdır kuşkusuz fakat onu bir üst insan yapmaz. Burada Nietzsche'yi anabiliriz. O insan görüşünü incelerken suça yer vermiş midir bilmiyorum fakat o Raskolnikov'u üst insan olarak görmeyecektir. Ona göre üst insan mevcut değerlere başkaldırdıktan sonra yerine yeni değerler koyabilen insandır. Raskolnikov yeni değerler ortaya koyamamakla kalmamış aynı zamanda estetik bir bit olmaktan öteye gidememiştir. Raskolnikov dışında romanda iki önemli karakter daha vardır. Sonya ve Svidrigaylov... Sonya bir fahişedir fakat bir fahişe olamayacaktır saftır. Bir melek kadar
temizdir.. Raskolnikov cinayetini önce Sonya'ya itiraf etmiş adeta günah çıkartmıştır. Svidrigaylov ise son derece kötü niyetli bir adamdır. Bir şeytan gibidir. Cinayeti o da bilmektedir. Sonya ona teslim olmasını söylerken Svidrigaylov ise ona kaçmasını söylemektedir. Bu iki karakter Raskolnikov'un içinde melek ve şeytan gibidir. Fakat Raskolnikov gider teslim olur. Bu yapmasının nedeni suç işlediğini kabul etmesi değil belki de çektiği vicdan azabıdır. Romanın bir diğer önemli vurgusu vicdanadır. Raskolnikov cezası sırasında bir arınma gerçekleştirir ve kendine yepyeni bir hayat kurmaya karar verir. Romanın böyle bitmesi şaşırtıcıdır aslında. Toplumun değerleriyle bu denli hesaplaşmış bir insanın tekrar hayat dönmesi ilginçtir. Bu bir yeniden diriliş olarak tanımlanabilir. Sonya'ya olan aşkı onu yeniden hayata bağlamıştır. Artık onu yeni bir hayat beklemektedir.
temizdir.. Raskolnikov cinayetini önce Sonya'ya itiraf etmiş adeta günah çıkartmıştır. Svidrigaylov ise son derece kötü niyetli bir adamdır. Bir şeytan gibidir. Cinayeti o da bilmektedir. Sonya ona teslim olmasını söylerken Svidrigaylov ise ona kaçmasını söylemektedir. Bu iki karakter Raskolnikov'un içinde melek ve şeytan gibidir. Fakat Raskolnikov gider teslim olur. Bu yapmasının nedeni suç işlediğini kabul etmesi değil belki de çektiği vicdan azabıdır. Romanın bir diğer önemli vurgusu vicdanadır. Raskolnikov cezası sırasında bir arınma gerçekleştirir ve kendine yepyeni bir hayat kurmaya karar verir. Romanın böyle bitmesi şaşırtıcıdır aslında. Toplumun değerleriyle bu denli hesaplaşmış bir insanın tekrar hayat dönmesi ilginçtir. Bu bir yeniden diriliş olarak tanımlanabilir. Sonya'ya olan aşkı onu yeniden hayata bağlamıştır. Artık onu yeni bir hayat beklemektedir.
23 Haziran 2012 Cumartesi
Franz Kafka DEĞİŞİM
Bir sabah tedirgin düşlerden uyunan Gregor Samsa, devcileyin bir böceğe dönüşmüş buldu kendini. Böyle başlar kitabın ilk cümlesi.Kitabı okumaya ilk başladığınız anda kendinizi garip bir dünyanın içine düşmüş olarak bulursunuz. Gregor bir böceğe dönüşmüştür. Peki neden bir at bir kaplan veya sinek değil de böceğe dönüşmüştür. Böcek tiksindirici bir hayvandır ve Kafka kahramanını bu yüzden bir böceğe dönüştürmüştür. Böcek belkide hayvanların en dışlanmışıdır. Hikayenin ilerleyen bölümlerinde bu dışlanmışlık fazlasıyla hissedilmektedir.
Hikaye Samsa'nın böceğe dönüşmesiyle başlar. Samsa bir pazarlamacı olarak çalışmaktadır. İşinden hoşlanmaz ve bu işi sırf ailesinin borcu yüzünden yapmaktadır. Hayattan çok şey istemiş fakat hiç birini gerçekleştirememiştir.Böyle bir hayata adeta mahkum olmuştur ve bir sabah böceğe dönüşmüştür.Hikayenin böyle başlaması bence farkındalık noktasını oluşturmaktadır. Samsa böyle bir hayat sürerken kendisini birden bir böcek olarak bulur. Böcekleşme aniden olmuştur. Bu bir süreç değildir.Samsa böcek haline gelmekle bir yabancılaşma sürecine girmemiştir. Zaten yabancı olduğu bir topluma bir başkaldırı göstermiştir. Değişim
modern bireyin toplum içindeki trajedisini anlatır. Öncesinde diğer insanlar gibi yaşayan, onların değerlerini benimseyen Samsa böceğe dönüşmekle tüm bu değerleri reddetmiştir. Artık özgürdür. Toplumun kendisine vurduğu zincirlerden kurtulmuştur. İnsan olarak köleyken böcek olarak özgürdür. Artık sürüden çıkmıştır. Modern toplumda yaşayan her bireyin yaşadığı bir süreçtir bu. Bazı insanlar toplumdaki yozlaşmış değerlerin değersizliğini, toplumun varoluşsal farklılıkları hiç önemsemediğini fark edip Gregor gibi yabancılaştığı halde bazıları bunlar üzerine hiç düşünmemektedirler bile. Gregor böcekleşerek tüm bunlara başkaldırmıştır. Gregor böcek olduğu süreçte diğer insanlardan kaçmakta ve onların kendisini görmelerinden çekinmektedir. Adeta bu halinden utanmaktadır. Burada Sarte'ın ünlü deyişini hatırlayabiliriz. '' Başkası benim cehennemimdir.'' Biz tüm eylemlerimizde hep başkası ne der ilkesini benimseriz. Kendimizi hep başkalarının gözünden görmeye çalışırız. Gregor'da böyle yapmaktadır. Kendisini ailesinin gözünden görüp utanma duygusu yaşamaktadır. Gregor böceğe dönüştükten sonra çalışamaz duruma gelir ve evin geçimini kız kardeşi Grete karşılamaya başlar. Başlarda Gregor'a yardımcı olan Grete zamanla abisinden rahatsız olmaya ona kötü davranmaya başlar. Kendisinin özgürleştiğini sanar ancak o köleleştiğini farkedemez. Burada bir takım feminist ögeler de görebiliriz. Erkek düşerken kadın yükselmektedir.
Kafka'nın kitaplarında genelde rastladığımız baba figürü burada da karşımıza çıkar. Baba otoriteyi temsil eder ve devamlı üniformalı olarak tasvir edilir.
Kafka'nın Samsa adını kullanması rastlantısal değildir. Samsa Hintçe kökenli Samsara'dan gelir. Samsara acı, ölüm, yeniden diriliş, özlem, yolculuk kölelik gibi anlamlara gelmektedir. Gregor acı çekmektedir. Böceğe dönüşme bir yeniden diriliş olarak yorumlanabilir. Gregor bir pazarlamacıdır ve işi gereği sürekli seyahat eder. Hikayenin sonunda Gregor ölür ve hizmetçi kadın onu çöpe atar. Baba Samsa ve ailesi bir yolculuğa çıkarlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)